Yükleniyor...
1 / 34

B A Ş L A N G I Ç


S u y a   A d a n m ı ş   B i r   E m e k...

 

 

 

2 / 34
Klanları bir kabile çatısı altında birleştirecek kişinin, cesaretini ve zekasını önce kendi halkına ispatlaması gerekiyordu.
Benim Cesur Prensim, nehrin korkunç ejderhası ile bu yüzden savaştı.
3 / 34
Kadim çağlardan kalan bu karanlık gücü öldürememişti. Ama onu, Oka Vadisi’ndeki su yoluna hapsetmeyi başarmıştı.
4 / 34
Böylece Prensim, Nehrin Yeni Efendisi oldu.
5 / 34
Ejderhanın gölgesinde yükselen donbettırları ise yeryüzünden silmeye ant içti. Bundan böyle hiç kimse, halkına zulmedemeyecekti.
6 / 34
Onların izini yıllarca sürdü...
7 / 34
Nihayetinde sonuncusuna ulaştı.
Saklandığı bir yeraltı labirentinde onu köşeye sıkıştırmayı başarmıştı.
8 / 34
Adı AŞK'tı.
9 / 34
Prensim ve adamları, daha ilk adımlarında, zihinlerini istila eden bir çağrı ile mıknatıs karşısında tutunamayan demir tozlarına dönüştüler. Amaçlarını hepten unuttular. Sahiplenme duygularını kabartan o sese itaat ettiler.
10 / 34
Tek düşünceleri, hangi yönden geldiği belli olmayan ama aynı zamanda her yönden gelen sesin kaynağına ulaşmak ve ona sahip olmaktı.
11 / 34
Attıkları her adımda çevrelerinden soyutlanıyorlar, birbirlerinden uzaklaşıyorlar ve ıslak labirentin karmaşık koridorlarında gözden kayboluyorlardı.
12 / 34
Bazısı yorgunluktan bitap düşüp yığıldı. Bazısı aklını kaybedip çıldırdı. Bazısı da…
13 / 34
Ellerini uzattı asker. Dokunmak, sarılmak, sevmek istiyordu. Yaşamına anlam yükleyen şey, işte orada, karşısında duruyordu. Ona sahip olmasına kim engel olabilirdi ki?
14 / 34
Koridorun diğer ucunda bir başka asker belirdi.
15 / 34
Birbirlerini uzun süredir tanıyan bu iki can dostunun istedikleri şeyi elde etmeleri için şimdi rekabet etmeleri gerekiyordu.
16 / 34
Nefretle bakıştılar, şuursuzca kılıçlarını çektiler, ölümüne dövüştüler...
17 / 34
Mağaranın duvarlarında yankılanan canhıraş feryat, prensimin aklını başına getirmişti. Birbirlerine kıyan adamlarının cansız bedenleri üzerinden geçerken, tıpaçlarla kulaklarını tıkayıp kalkanını yukarı kaldırdı.
18 / 34
Son donbettırı, kalkanın parlak madeni kısmına yansıyan görüntüsünden izleyecek ve böylece ne sesinden ne de insanı eriyen bir muma çeviren o ateşli bakışlarından etkilenecekti.
19 / 34
Köhne yapıdan ihtiyatla içeri girdi.
20 / 34
Gördüğü cennetimsi görüntülerin halüsinasyondan ibaret olduğunu ve tek gerçeğin, karşısında duran o şeytani varlık olduğunu biliyordu.
21 / 34
Şeytani olan her şey gibi baştan çıkarıcıydı.
22 / 34
Aşk, prensimi gördüğünde şuh bir kahkaha attı. Bir orduyla savaşa tutuşacakmış gibi karşısına dikilen bu zavallı adamın, böylesi tedbirlerle kendisinden korunmaya çalışmasını çocuksu bulmuştu. Güzel gözleriyle prensimi baştan aşağı süzdü. Sanki ruhunu özümsedi. Sesi cezbedici, hâli davetkâr, tavrı şımarıktı. Hitabı kulağa değildi. Zihneydi.

 

"Beni istiyor musun?” diye sordu.
23 / 34
Aldığı önlemlerin işe yaramadığını fark eden prensim; kulak tıpaçlarını çıkardı, kalkanını indirdi, kılıcını bıraktı. Aşk’ın büyüsüne kapılmıştı.
24 / 34

 

“Hem de çok,” dedi. “Şayet beni kabul edersen, sana hediyeler alırım. Pahalı ve nadir olanlardan; altın, gümüş, mücevher, ne istersen…”
25 / 34
Aşk, hediyeleri severdi. Asla reddetmezdi. Onun gönlünü etmek isteyen bir erkek, zahmete girmeli ve en değerli hediyeleri getirip ayaklarının altına sermeliydi. Ama bu teklif, Aşk’ın arzuları karşısında yeterli değildi.
26 / 34
“Sana köleler getiririm,” dedi. “Onlara ne istersen onu yaparsın.”
27 / 34
Aşk, köleleri severdi. Karşı konulmazlığı karşısında, özgür iradenin çaresizce çırpınışını izlemekten müthiş keyif alırdı. Ama prensimin yaptığı bu teklif bile arzularını tatmin edemezdi.
28 / 34
“İste,” dedi Prensim. “Sen iste, ben yerine getireyim.”
29 / 34
“Sadece beni sev,” dedi Aşk. “Beni, ama sadece beni sevmeye söz verirsen, sana mutluluk ve şans veririm.”
30 / 34
Prensim, o gün, o labirentten tek başına dışarı çıktı. Sonrasında girdiği her mücadeleden zaferle ayrıldı. Step ve dağ klanlarını da birleştirip güçlü bir krallık kurdu.
O, artık Kral’dı. Kuzeyin demir yumruğu olarak anılacaktı.
31 / 34
Ama Aşk’a verdiği söze sonuna kadar sadık kalamadı.
32 / 34
Sahip olduğu değerin, Aşk tarafından kendisine bahşedildiğini hiçbir zaman kavrayamadı. Bu sadakatsizliğinin bir bedeli olacaktı.
33 / 34
Zira Aşk'ın sevdiği şey intikam almaktı.
34 / 34

 

R O M A N

Bir Efsane Diriliyor...

 

Günümüz Osetya Cumhuriyeti coğrafyasında bulunan Alan Krallığı, MS IV'üncü yüzyılda, Hunlar tarafından istilaya uğrayarak tarih sahnesinden silindi. Ancak bu krallığı yıkılışa götüren hikâye, belleklerden silinmedi. Bu kalem, belleklerin en derin noktalarındaki kırıntıları topladı ve onları birleştirerek hikâyeyi gün yüzüne çıkardı. Bu hikâyeden çıkarılacak önemli dersler vardır.

 

  • Birincisi; İnsanı kıymetli yapan hususun, karşıdaki insanın yüklediği değerden ibaret oluşudur.
  • İkincisi; Verilen sözlerin, kişinin geleceğini ören kader ağları ile yakından ilgili oluşudur.
  • 325

    İznik Konsili toplandı.

    Hristiyanlığı, birleştirici kimlik olarak gören İmparator I. Konstantin, bu dinin itilaflı konularını çözüme kavuşturmak üzere İznik'te toplantı tertip etti. Bu toplantı, Hristiyanlığın siyasi bir kurum olmasını sağladı. Kutsal İncil'i Got diline çeviren Küçük Kurt Ulfilas, Konsil çalışmalarında yer aldı.

    351

    Hun Göçü, tehdide dönüştü.

    Siyenpi ve Çin baskısıyla bir süredir Batı'ya göç eden Hunlar, General Kama liderliğinde örgütlenerek Derbent Geçidi bölgesinde fark edilir olmaya başladı. Artan nüfus ve bölgenin kıt kaynakları, Kuzeyli Kabileler ile aralarındaki temel sorunları oluşturdu.

    359

    Amida Şehri düştü.

    Sasani Kralı II. Şapur, Göçebe Kral Grumbates ile ittifak kurarak Roma nüfuzu altındaki Amida'yı kuşattı. Romalı tarihçi Ammianus Marcellinus katliamdan kurtulan ender kişilerden biriydi. Bu tecrübesini Roma Tarihi isimli eseriyle ölümsüzleştirdi.

    364

    I. Alania Krallığı düştü.

    Bir süredir yaşanmakta olan mücadele, Balamir Han'ın Hun tahtına geçişiyle hızlandı. Savaş, Hunların mutlak gabiliyeti ile sonuçlandı. Alan kabilelerinin bir kısmı Hunlarla işbirliği yapmayı kabul etti. Küçük bir kısım ise yüksek dağlara çekilerek Hun fırtınasının dinmesini beklemeyi tercih etti. Geriye kalanlar, müttefik Ostrogotlara sığınarak yeni bir savaşa hazırlandılar.

    367

    I. Ostrogot Krallığı düştü.

    Ostrogot Kralı Ermanic, Hunlarla yapıtğı savaşta hezimete uğradı. Hun hışmından halkını kurtarmak için kendini Tanrı'ya kurban etti. Kızlarından biri Balamir Han ile evlendi. Ancak bu evlilik, yapılan barışın sürekliliğini sağlamada yetersiz kaldı. Çünkü ölü Kral Ermenic'in iki sadık generali vesayetinde hareket eden veliahtın başka planları vardı. Balamir Han, bu planların farkına vardığında savaş yeniden başladı.

    373

    I. Visigot Krallığı düştü.

    Roma Hadrian duvarından ilham alan Visigotlar, Hunlara karşı bir bariyer inşa etmeye başladı. Ama inşaat tamamlanamadan Hun saldırısına maruz kaldılar. Visigotlar, Roma İmparator'undan sığınma talep etti. İmparator'un sadece Hristiyan Gotlara sığınma hakkı vermesi Hristiyanlığın Gotlar arasında yayılmasına katkı sağladı.

    375

    Hunlar Tuna Nehrini geçti.

    Prens Baltazar komutasındaki Hun akıncıları, doğal engel Tuna Nehrini geçerek Roma sınır boylarında görüldü. Sınır karakollarını basarak Roma askerî kuvvetlerini test etmeye başladılar.

    Murat Saban, fantastik edebiyatın sıra dışı örneklerinden birini okurlarıyla buluşturuyor. “Sadece Beni Sev” IV. yüzyılın siyasi olaylarını irdeliyor, toplumların birbirini algılama süreci etrafında şekillenen olayların arasında gerçeğin izini sürüyor ve büyüleyici bir efsaneyi okuyucusuna sunuyor. Bu romanda fantastik eserlerde görmeye alıştığımız karakterler yok, “donbettırlar” var. Donbettırlar, Oset mitolojisinde Volga Nehri’nin kıyısında yaşayan su perileri. Nehirler Efendisi’nin güzellikleri dillere destan kızları. Söz gibi etkili, şiir kadar mistik ve büyüleyiciler. Zamanın eskittiği her şey gibi onların varlığı da unutulmuş. Ancak soyları tükenmiş değil. Aramızda hâlâ tatlı bir esintiyle şarkılarını mırıldanıyorlar. Yaşam serüveninizde mutlaka bir donbettır ile karşılaşacaksınız. Tesirine kapılmadan ve onlardan birine söz vermeden önce mutlaka bu hikâyeyi hatırlayın. #Editör: Belkıs GÜNEY